30 Kasım 2015 Pazartesi

Kurukafa Ve Kemikler Cemiyeti

Kurukafa ve Kemikler (Skulls And Bones Society, SBS), Yale Üniversitesinde kurulmuş gizli bir cemiyettir. Resmi olarak “Russell Trust Association” olarak yapılanmıştır. 1832 yılında ABD’nin en eski üniversite cemiyeti olan Phi Beta Kappa üyesi William Huntington Russell ve Alphonso Taft tarafından kurulmuştur. 1992’ye kadar sadece erkekleri üyeliğe kabul etmiştir. Cemiyetin tüm faaliyetleri resmi olarak açıklanıyor olmasa da, üyelerinin kim olduğu kampüste genel olarak bilinmektedir. Yale Üniversitesindeki tek gizli cemiyet Kurukafa ve Kemikler de değildir.
Bones_logo

688dfddb0d1b94ac981516dc60063b11_1347994130
Bunun dışında Scroll and Key (Tomar ve Anahtar) ve Wolf’s Head (Kurt Kafası) cemiyetleri gibi yapılanmalar da bulunmaktadır. Cemiyete üçüncü yılın sonundaki öğrenciler üye olarak kabul edilmektedir. Her yıl 15 son sınıf öğrencisi tarafından bir sonraki dönemden 15 öğrenci seçilmektedir. 1970’lere kadar geleneksel olarak futbol ve kürek takımlarının kaptanları ve Yale Daily News dergisinin önde gelenleri cemiyete üye olarak alınmıştır. Cemiyetin özel inisiyasyon töreni vardır. Cemiyete alınan öğrenciler derneğin “tapınak” adını verdiği binada haftanın belirli günlerinde düzenli olarak toplanırlar. Üyelerin hepsini birer kod ismi vardır ve kendilerine Şovalye ünvanını verirler. Dünyanın geri kalanı ise doğal olarak barbarlardır. Binadaki saatler bilinçli olarak 5 dakika ileri ayarlanmıştır. Bununla Kurukafa ve Kemikler cemiyeti üyelerinin tüm dünyadan apayrı bir dünya oldukları sembolize edilmektedir. Bu cemiyet içinden üç ABD başkanı çıkmıştır.
booknsnakefoundersSkull and Bones Society
Cemiyet üyelerinin birbirlerini tanımaya yönelik özel işaretleri vardır. Son yüzyılda SBS üyeleri ABD'de en kilit noktalara gelmişlerdir. Bu cemiyete girebilmek için temel özellik; WASP olmaktır (Beyaz; Anglo Sakson ve Protestan). Başka ırka veya geçmişe mensup veya başka dinden olanlar bu yapıya giremez. Cemiyete girenlerin 6-7 kuşak öncesinden Anglo Sakson ve Protestan olmasına çok dikkat edilir. Bazı aileler jenerasyonlar boyunca bu cemiyetin üyesi olmuşlardır. ABD ve dünya çapında etkin ailelerden cemiyete üye verenlerden bazıları şunlardır: Whitney, Perkins, Stimson, Taft, Wasdworth, Gilman, Payne, Davison, Pillsburry, Sloane, Weyerhauser, Harriman, Rockefeller, Lord, Bundy, Phelps, ve Bush aileleri. Cemiyetin son 150 yılda 2500'den fazla üyesi olmuştur. Bu 2500 kişinin çok büyük bir bölümü önemli konumlara gelmiş kişilerdir. Bu yüzden, Kurukafa ve Kemikler cemiyeti dünyayı gizli bir ajandayla yöneten elit olma eleştirilerine muhataptır. Cemiyetin ünlü üyeleri şunlardır: Senatör Prescott Bush (George H.W. Bush’un babası) Başkan George H.W. Bush Başkan George W. Bush Başkan William H. Taft Senatör John Kerry Senatör David Boren Senatör John Heinz Yazar Archibald McLeish Akademisyen Robert McCallum Süper zengin William Draper William F. Buckley SEC Yönetim Kurulu Başkanı William Donaldson TIME yayıncısı Henry Luce W. Averell Harriman
skull_bones05_02-226x320 skullsandbonescollage Skull_and_Bones Skull and Bones Society f17ff412-e994-440d-8719-71e279e78d95.grid-6x2

Kurtadam Klanları


BLACK FURIES:
bu klanın en büyük özelliği tamamen dişilerden oluşmasıdır. Kabile içinde doğan erkek çocukları eski bir gelenek yüzünden çoğunlukla öldürülür. Erkeklere karşı çok önyargılı olan üyeler, kadınların Toprak Ana'yla özel bir bağı olduğuna inanırlar. Fenris'in çocukları ile aralarında çok eski ve çok güçlü bir düşmanlık vardır.
BONE GNAWERS:
İnsanların şehirlerinde varlığını sürdürebilmiş iki kabileden biridir. Genellikle şehirlerin fakir ve harap bölgelerinde sefalet içinde yaşarlar. Son derece kurnazdırlar. Fiziksel görünüşleri çok kötü, hatta acındırıcı olan bu kurtadamlar içlerinde Toprak Ana'nın şefkatini ve ezilmişlerin nefretini taşırlar.

288678
CHILDREN OF GAIA:
Garou (kurtadam) ların belki de en bilge klanıdır. Savaşın her zaman gerekli olmadığına, vahşeti kabullenmenin sadece düşmanın işine yarıyacağına inanırlar. Diğer bütün kabileler onları biraz pasif bulmakla beraber, iyileştirici ve birleştirici doğalarına saygı duyarlar.
FIANNA:
Ozanları ve hikayecileri ile bilinen bu klan ayrıca bir çok büyük savaşçı yetiştirmiş ve efsaneleştirmiştir. Şarkları ve hikayeleri kurtadamların unutulmuş tarihini içinde saklar.
İrlanda onların ata toprağıdır.
516633
GET OF FENRIS:
Eğer bir gün bir kurtadam kanlı pençeleriyle Wyrm'ı öldürmeyi başarırsa, bu kurtadam herhalde bir Get of Fenris olacaktır. Vahşi ve saldırgan olan kabile üyeleri, Wyrm'a karşı olan savaşın en ön saflarını işgal ederler. Hiç bir Get kavgadan geri çekilmez, onlar için hayatın değeri yoktur çünkü onlar ölümün bir başlangıç olduğuna inanırlar. Şunu da belirtmek lazım ki, bitmek bilmeyen nefretleri nordik kökenli bu kurtadamların bir çok hata yapmalarına sebep olmuştur.
GLASS WALKERS:
Glass Walker'ların doğal ortamı şehirdir. Uygarlıkla eskiden beri yakın bir bağı olan klan, diğer klanlar tarafından yoldan sapmakla ve toprağı terketmekle suçlanır. Onlar ise şehirleri orman, binaları ise ağaç olarak görürler. Gerçek olan bir şey varsa o da insan toplumu içinde güçlü konumda olan klan üyelerinin, Wyrm'ın başına büyük belalar açtıklarıdır.
185782
RED TALONS:
Red Talon'ların hepsi saf kurt ırkından gelir ve doğal olarak hepsi Lupus'tur. Sayıları son asırda çok azalan bu klan üyeleri insanlardan nefret ederler ve bu nefret haksız bir nefret değildir, sonuçta insanlar bu günkü durumu yaratmışlardır ve bazıları ölmeyi haketmektedirler. Ne yazık ki Red Talon'lar pek seçici değildirler...
SHADOW LORDS:
bu klanın büyük ideali, biraz klişe ancak, önce kurtdamları, sonrasında da dünyayı yönetmektir. Bu amaç için gereken her çeşit yola başvuran klan üyeleri, bu yolların bazen onları yozlaştırmasına pek aldırmazlar. Gölgelerden saldırmayı onursuz bulmazlar ve entrika çevirmeyi sanat haline getirmişlerdir. Bütün bunlar bir yana, asırlar süren çabaları sayesinde Shadow Lord'lar bir çok önemli savaşın kazanılmasını sağlamış, özellikle Doğu Avrupa' da vampirlerle yaptıkları mücadele kan emicilere önemli dersler vermiştir.
177101
SILENT STRIDERS:
Garouların gezginleri. Kökenleri Afrika ve Mısır'a uzanır. Bilinmeyen bir zamanda anayurtlarından ayrılan bu klanın üyeleri sürekli dünyayı (ve başka yerleri) dolaşırlar ve diğer kurtadamlara bilgi taşırlar,
hikaye anlatmayı en az Fianna'lar kadar severler. Bir Silent Strider gittiği her yerde saygı görür çünkü onların fedakarlığı ve çektikleri acılar diğer kurtadamlar arasında artık efsaneleşmiştir.
SILVER FANGS:
Her topluluğun yöneticileri, liderleri vardır. Silver Fang'ler Garou toplumunda bu boşluğu doldururlar. bu klan, soyu en köklü ve en eski kabiledir. Kurtadamların efsanevi fiziksel güzelliği ve yüceliği onlarda vücut bulur. Eski zamanlarda dünyayı kontrol edebilecek güce sahip klan, yapılan yanlışlar ve kaybedilen mücadeleler sonucu bu gücünün büyük bir kısmını yitirmiş ve bu günkü haline kavuşmuştur. Ne olursa olsun diğer bütün klanlar onların gücüne ve otoritesine hala saygı göstermektedirler.
114194
STARGAZERS:
Kurtadamların filozof klanıdır, çoğunlukla uzakdoğudan gelirler. Bilgelikleri ve iç dengelerini koruma yöntemleri diğer Garouların onlara saygı duymalarını için yeterlidir. Yalnız yaşamayı tercih ederler, belki de kimsenin onları dinlemeyeceğini ve anlamayacağını bildikleri için. Sürekli bir arayış içindedirler ama bu arayışları onlara dövüşmeyi unutturmamıştır.
UKTENA:
Amerika kökenli varlığını sürdüren iki klandan biridir. Kökleri Maya ve Azteklere dayanır fakat daha sonra Amerika kıtasına gelen asyalı ve afrikalıları da kabilelerine kabul etmişlerdir. Tüm Uktena'lar karanlık bir yol izler. Hiç bir Garou onların sırlarını tam olarak bilemez. Bilinen, onların Wyrm la özel bir savaşlarının olduğu ve bir şekilde onun karşısında bir bariyer olduklarıdır. Tabi ki düşmana bu kadar yakın olmak onlara karanlık bir taraf vermiş, diğer kurtadamlar tarafından dışlanmalarına
sebep olmuştur
178637
WENDIGO:
Amerikanın bu ikinci aktif klanıdır, kızılderili ırkından gelir. Topraklarını avrupadan gelen vampirlere kaptıran Wendigo'ların içinde hala kaybettikleri savaşın acısı vardır. Son derece gelenekçi olan bu klan, atalarının toprağını temizlemek için umutsuz bir savaş vermektedir. yabancılara karşı olan önyargıları bu güne kadar klanın saf kanını korumuşsa da, onları çok zorlu bir savaşın içine sürüklemiştir.
110051

KREMLİNDE HAYALET AVI


Rus Çarı Korkunç İvan`ın ruhu Kremlin`de ortaya çıktı. Putin`in ofisinde gezen ruh geri gönderilecek Rusya`nın başkenti Moskova`daki tarihi Kremlin Sarayı`nda son aylarda meydana gelen gizemli olaylar paniğe yol açtı. Kremlin`de çalışan görevliler,
Rus Çarı Korkunç İvan `ın ruhu Kremlin `de ortaya çıktı. Putin `in ofisinde gezen ruh geri gönderilecek
Rusya `nın başkenti Moskova `daki tarihi Kremlin Sarayı `nda son aylarda meydana gelen gizemli olaylar paniğe yol açtı. Kremlin`de çalışan görevliler, 16. Yüzyıl`da burada yaşamış olan ilk Rus Çarı olan `Korkunç İvan `ın hayaletinin sarayda gezindiğine inanıyor. Moskova halkı da, hayaletin özellikle Devlet Başkanı Vladimir Putin `in çalışma odasında geceleri hüküm sürmesi nedeniyle, Rus politikasını negatif enerjisi ile etkilemesinden endişe ediyor. Hayalet avcıları Putin`i, Korkunç İvan`ın gazabından korumak için harekete geçti. Hayaletin varlığına inanan ruh bilimci ve akademisyenler Putin`den ruhu kovmak için izin isteyecekler. Putin`in odasında eşyaların yer değiştirmesi gibi gizemli olayları dikkate alan ruh bilimciler İvan`ın ruhunu çağırıp ne istediğini öğrenmeye çalışacaklar.

18863399.jpg-r_640_600-b_1_D6D6D6-f_jpg-q_x-xxyxx

EN BÜYÜK TANIK AYNA
Moskova`da uzun bir süredir halkın dilinde olan `hayalet` olayını araştıran Alman Bild Gazetesi , bu konuda inceleme yapan Rus akademisyen Dr . Peter Goryaew ile görüştü. Söylentilerin ciddi olduğunu söyleyen Goryaew `Bu fenomenleri inceleyeceğiz. Çünkü bu tür hadiseler ülkenin politik gidişatını bile etkileyebilir` dedi. Goryaew, acımasızlığı ile bilinen `Korkunç İvan`ın eşyalarının bir kısmının Putin`in çalışma odasında olduğuna dikkat çekti. Goryaew, özellikle odada bulunan aynanın bir zamanlar burada yaşanan tarihe büyük tanıklık yapmış olduğunu, böylece geçmişteki enerjiyi hala üzerinde taşıdığını söyledi.
korkunc-ivan-musluman-miydi_o
KORKUNÇ İVAN KİMDİR
Rusya`nın ilk çarı olarak 16 Ocak 1547`de tahta çıkan IV. İvan acımasızlığı nedeniyle `Korkunç İvan` adını almış. Kendisine ihanet edenleri türlü acılarla öldürtmesi ile tanınan İvan, 8 yaşında annesi Elena zehirlenince öksüz kalmış ve hep kinle büyümüş. Kremlin Sarayı`nın içindeki St. Basil Katedrali`ni 1555-1560 yıllarında yaptırtan Korkunç İvan, bunun kadar güzel bir kubbe daha yapamasın diye Rus mimar Barma`nın gözlerini oydurmuştu.
ivan
Rus halkı tarafından kahraman ve devrimci olarak görülen İvan, ülkesinin toprak bütünlüğünü sağladıktan sonra Orta Asya `da yayılma politikaları izlemeye başlamıştı. Millet Meclisi oluşturan İvan aristokratların yetkilerini yasalarla kısıtlamıştı. İvan, Rusya`nın ilk gizli servisi Oprichniki`nin de kurucusudur.
Vasnetsov_Ioann_4

Dev Yılan Titanaboa

26 Kasım 2015 Perşembe

Kraken



Kraken Norvec ve Iceland civarinda yasadigi soylenen efsanevi bir canlidir. Efsanenin ilham kaynagi olarak boylari 13-15 metreye ulasan murekkep baliklari gosterilmektedir ama bu buyuklukte murekkep baliklari okyanus derinliklerinde yasarlar. 1780 ve 1890 yılları arasında gerçek olduğuda iddia edilir. hatta bazı fransızlar pasifik okyanusuna doğru giden gemilerinin bir daha dönemediklerini ve dönenlerin de gemiye dev bir ahtapotun saldırdığını iddia ederler ve fransızlar pasifik okyanusuna gidecek olan gemilerine canavar çıkar gitmeyin sakın diyerek uyarırlar . efsanesine göre ve gördüğünü iddia eden gemicilerin anlattıklarına göre kollarının uzunluğu 20 metre kafasının uzunluğu 10 metre toplamda 30 metre boyunda olan canavarın kollarının eni ise 15 metre kafasının eni ise 5 metre toplamda canavarın eni 20 metre yani canavarın boyu 30 metre eni ise 20 metredir .

tumblr_ma0bso8HFD1r5pjkqo1_1280The_Kraken kraken-lives-850x400
Titanik gemisinden kurtulanların söylediklerine göre titanik gemisi buz dağına çarparak batmadı bir ahtapot tarafından batırıldı denmesi efsaneyi daha da gerçekleştiriyor . pasifik okyanusunda batan gemilerden kurtulan kişiler ise tek bir kolunu geminin 10 metre tepesine çıkararak gemiyi tek bir koluyla batırdı ve mürettebatın çoğunu ilk önce boğarak ondan sonrada yutarak öldürdü denmesi de efsaneyi neredeyse gerçek kılmaktadır. ilk gerçek örneği 1895 yılında hawaii sahillerine vuran cansız bedeninin bulunmasıyla ortaya çıkmıştır ve bulunan bedeninin ölçüleri boyuda enide 30 metreye ve 20 metreye yakındır.
verne-attack tumblr_meqiizaftn1r6o9bmo1_500 the-kraken-existence2 the-kraken-existence5-550x309 mzl.oizostrz.320x480-75 kraken503 kraken1 Giant_octopus_attacks_ship ancestral_kraken_cover_by_kamikaye-d5d03n7 Colossal_octopus_by_Pierre_Denys_de_Montfort eca86ba0553013e93c5502

25 Kasım 2015 Çarşamba

Köylülerde 'Yaratık' Korkusu


Sakarya, Bilecik ve Bursa'ya bağlı birbirine komşu orman köylerinde, köpekleri yediği belirtilen ve ne olduğu bilinmeyen bir 'yaratık' konuşuluyor Yaratığın ilkbahar aylarından bu yana 50 kadar köpeği parçalayıp yediği, sadece baş ve ayaklarını bıraktığı ileri sürüldü. Deniz seviyesinden yaklaşık 700- 800 metre yükseklikte bulunan Sakarya'nın Pamukova ilçesine bağlı Ahiler Köyü, Bilecik'in Osmaneli ilçesine bağlı Ağalan, Adliye köyleri ile Bursa'nın İznik ilçesine bağlı Elmalı Köyü arasındaki üçgende dolaştığı ileri sürülen ve halk arasında 'canavar' olarak adlandırılan yabani hayvanın, ilkbahardan bugüne kadar yaklaşık 50 köpeği parçaladığı iddia edildi. Ağlan Köyü muhtarı Refik Zengin, 80 haneli köylerinde köpeklerinin, ne olduğunu bilmedikleri bir hayvan tarafından parçalandığını söyledi. Zengin, "Son bir ay içinde köyümüzde 5 köpek parçalandı. Komşu köylerimizde de bu korku var.

1484139_179524362245248_1665554586_n
Köpeklerin vücutları yeniyor, başı bırakılıyor" dedi. Ağlan Köyü'nde avcı Hasan Perk, ne olduğunu bilmedikleri hayvanın gece yarısına doğru köylerine kadar indiğini anlatırken, "Gece, köpeklerin havlaması ile uyandık. Ne olduğuna anlam veremedik. Ertesi gün komşumuzun iki köpeği kayboldu. Bunu kurt veya sırtlan yapabilir. Korku içindeyiz" dedi. Adliye Köyü muhtarı Ahmet Güz ise, köylerinde son 5 ayda bir çok av köpeğinin kaybolduğunu, ne olduğunu bilmedikleri yırtıcı hayvanın ormanda köpekleri parçalayıp yediğini, baş ve patilerini bulduklarını söyledi. Muhtar Ahmet Güz, şöyle konuştu: "Bu hayvan köyümüzün içine kadar inmeye, evlerin önünde bağlı köpekleri götürmeye başladı. Kaçırdığı köpekleri köyün etrafında ormanlık alanda yiyor. Bu kurt değil. Kurt olsa, koyun sürüsüne girer ve onları da alır. Bu hayvan sadece köpeklere saldırıp onları yok ediyor. Ne olduğunu bilemiyoruz. Ancak kar yağdığında izinden ne olduğunu tahmin edebiliriz. Ama köyümüze kadar inen bu yırtıcı hayvan kar yağdığında insanlara, diğer hayvanlara da saldırabilir.
fft2mm3932014
Endişe içindeyiz. Köyümüze kadar inen bu yabani hayvanın kar yağdığın ormanda yiyecek bulamazsa köyümüze inmeyeceğini kimse söyleyemez." Adliye Köyü'nde oturan ve köpeği parçalanan 67 yaşındaki Recep Demirci ise evinin bahçesinde kulübesinde bağlı olan köpeğinin gece saatlerinde zincirinin kopartılarak kaybolduğunu anlattı. Demirci, "Gece köpeğin sesini duymayınca çıkıp kulübesine baktım. Köpeği bağladığım zincir kopmuştu. Bir gün sonra komşunun köpeği de kayboldu. Köpeklerimizin ayaklarını köyün dışındaki ormanlık alanda köylülerimiz bulmuş. Bunu yapan hayvan kurt olabilir. Ama görmedik kesin bir şey söyleyemiyoruz" dedi.

23 Kasım 2015 Pazartesi

Tekinsiz ve Perili Evler


Gıcırdayan ahşap sesleri, ürkütücü görünümleri ve bilinmeyen geçmişleriyle, yaşamışların anıları kadar biz fanilerin korkulu düşlerine de kaynaklık eden ahşap evler vardır. Bazısı taş evdir, bazısı kaledir, kuledir, camiidir, zindandır, kilisedir, mahzendir, samanlıktır. Ama hepsinin girebileceği yegane kategori tekin olmadıkları yönündeki rivayetler ve halk arasında korkulu yerler olarak nam salmış olmalarıdır.

Perili ve Tekinsiz Evler denilen bu yerler henüz tam olarak incelenmemiş olsalar da ülkemiz de pek çok örnekleri bulunmaktadır. Kayboluyormuş gibi gösterilen Bakırköy’deki meşhur perili köşk, geceleri çığlık seslerinin geldiğine inanılan Molla Zeyrek Camisi’nin yanındaki park, Yusuf Ziya Paşa köşkü, Büyükada’daki Alman Generalin Evi adı verilen bina gibi mekanlar hakındaki söylentiler büyür ve bazen şehir efsanelerini oluşturur. bahsedildiği duyulmuştur.

12226938_1104120169605970_1868323484781631909_n (1)
Perili Evler inancı her ne kadar Osmanlı döneminin bir yansıması olarak görülse de temeline inildiğinde İslamiyet Öncesi Türk Destanları’na kadar uzanmaktadır. Eski Türkler doğa şekillerinden cisimlere pek çok şeyin birer ruh taşıdığına inanıyordu.
Tabiat unsurlarına canlı varlık gözüyle bakarlar ve onların iyi veya kötü tarafa meylettiklerine inanırlardı. Eski Türkler doğada var olan bu ruhlara genel olarak yer-su adını verirlerdi.Yine bu doğanın içindeki gizli ruhlara İzi/İye adını verirlerdi.Perili evler ve tekinsiz yerler inancı ise bu inanışa bağlı olarak Ev İyesi inancının bir yansımasıdır. Ev İyeleri hayvan şeklinde de görülebilirler. Özellikle “evin yılanı” adıyla anılacak şekliyle bahsi geçen anlatmalar söz konusudur. Olağanüstü özellikleri daha eski dönemlerde tanrısal düzeyde iken günümüze yaklaştıkça hayalet şeklinde anılır olmuşlardır.

Evlerde sesler duyulması ve eşyaların hareket etmesi inanışlar içerisinde oldukça yoğun bir şekilde bahsedilmektedir. İstanbul’dan ,Erzurum’a Halk bu gibi yerlere tekin değil diyerek buradaki varlıklardan uzak durulmadığı takdirde bir zarar göreceklerine inanmaktadır. Bu inanışla ilgili olarak Anadolu’da bu tür olaylarla ilgili olarak bu varlıklar evin piri, evin sahibi, evin bekçisi gibi isimlerle anılmaktadır.

Memorat kavramıyla ilgili olarak ve bu tür deneyimleri daha geniş bir şekilde incelediği için Özkul Çobanoğlu’nun bu konuyla ilgili yaptığı çalışması kesinlikle başvurulması gereken en önemli araştırmalardan biridir.
12274441_1101550853196235_4968072549034786185_n
Olay çeşitliliği ve perili ev inançlarıyla doğrudan ilgili olması açısından görülmelidir. İnancın temelinden ve günümüze olan yansımasından sonra perili evler ile ilgili inancın görülme şekilleri ve olaylara değinebiliriz. Aktardığım olaylar kısmen benim kendi duyduklarım olduğu için ve kimden duyduğum o zamanlarda kayıt altına alınmadığı için ilk söyleyeni unutulmuştur ama örnek olay olması açısından sırası geldikçe burada değineceğim.
Nasıl ki doğaüstü varlıklar arasında üç tip sınıflandırma söz konusuysa bu inanç kendi içerisinde çeşitli alt kategorilere ayrılmaktadır. Bunlar şunlardır;
1.Hakkında söylenti olan ama içerisinde doğaüstü memoratlara dair bir yaşanmışlık bulunmayan evler,
  1. Hakkında söylenti olan ve içerisinde doğaüstü memoratlara dair pek çok olay anısı barındıran evler.
  2. Eskiden kilise mahzeni, mezarlık, çöplük, bataklık, kuyu gibi normal şartlarda halkın doğaüstü varlıkların yaşadığı yerler olduğuna inandığı yerlerin üstüne yapılmış ev, arazi, park türü yerlerle ilgili olanlar.
  3. Eski savaş alanları, toplu mezar bölgeleri, tabya yıkıntılarının olduğu yere yapılan evlerle ilgili anlatılan öykülere konu olan evler.
  4. Altında yatır, evliya türbesi bulunduğuna dair hikayeler anlatılan yerler.
  5. Daha önce içinde birisinin öldürüldüğü veya intihar ettiği otel odaları, apartman daireleri veya o evin belli bölgeleri ile ilgili olan yerler.
  6. Sahibinin öldükten sonra orada halen varlığını sürdürdüğüne inanıldığı yerler.
  7. Belli bir büyünün tesiri altında olduğuna inanılan yerler.
Bu kategorilere ve olay açıklamalarına değinmek gerekirse;
1.Hakkında söylenti olan ama içerisinde doğaüstü memoratlara dair bir yaşanmışlık bulunmayan evler:
Bu tür yerler genellikle eski ve ürkütücü yerler olması açısından, görüntüsü ve toplumun söylentileri nedeniyle adı perili köşke çıkmış yerlerdir. Yukarıda bahsettiğim Bakırköy’deki perili köşk buna örnektir. Rüzgarın gıcırtıları ve anlık göz yanılmaları bu tür evlerin tekinsiz olmalarıyla şöhret salmışlardır. Ama hiçbir doğaüstü memorata konu olmamışlardır halkın sözlerinde, söylentilerinde varlık gösterirler.
12182518_1096863330331654_2588718587714320312_o
2.Hakkında söylenti olan ve içerisinde doğaüstü memoratlara dair pek çok olay anısı barındıran evler:
Gerçek manada perili evler bu kategoriye girer. İster içinde daha önce yaşamış insanların görüntüleri olsun, ister poltergeist olaylarının yaşandığı yerler olsun, ister doğaüstü varlıkların mesken tuttuğuna inanıldığı yerler olsun bu kategoriye girer. Evlerin bazı bölümleri özellikle mimlidir, en çok memorat orada yaşanmıştır. Hakkında çok çeşitli söylentiler olsada enteresan nokta bu tür yerlerin geçmişlerinde büyük acıların, üzüntülerin yaşanmış olmasıdır.
12227795_1102041116480542_3941723066426556290_n

Yazının devamını web sitemizden okuyabilirsiniz.

KÖTÜ RUHLAR - Poltergeist


Poltergeist (Kötü Ruh), genellikle “yaramaz” ve bazen kötü niyetli bir ruhun, sesler çıkararak, nesneleri hareket ettirerek veya insan / hayvanlara hücüm ederek kendi varlıklarını ortaya çıkardıkları paranormal olaya ve bu ruha verilen addır. Poltergeist kelimesi, Almancadaki “poltern” ( vurmak) ve “geist” ( ruh) olan iki kelimenin bileşiminden gelir. Bazı poltergeist vakaları açıklanamadığı gibi gerçek ruhlarla bağlantısı olabileceği düşünülürken, başka vakalarda bu fenomenin, bir kişi tarfından bilinçsiz psikokinezi üretilmesi sonucunda oluştuğu sonucuna varılmıştır. Poltergeist kavramı yabancı kökenli olduğu için, bizim folkumuzda bu tür varlıklar ise; cin,ifrit,iblis kavramları ile anılırlar. Sıkça raslanan Poltergeist aktiviteleri, taş, pislik ve başka küçük obje yağmurları; hareket eden veya fırlatılan nesneler ( hatta büyük mobilya gibi ); yüksek volumlü sesler ve çığlıklar ; ve iğrenç kokular olarak sayılabilir.

3464852_f520
Teknoloji geliştikçe poltergeist olaylarının da buna da uyum sağlandığı gözlemlenmiştir. Telefondaki veya elektronik aletlerdeki parazitler ve açılıp kapanması, ışıkların açılıp kapanması gibi. Bazı olaylarda Poltergeist'ın, yaşayan varlıklara karşı çimdikleme, ısırma, vurma ve cinsel taciz gibi saldırılarda da bulunduğu söylenmektedir. Genellikle Poltergeist aktivileri aniden başlar ve aniden biter. Bu olayların devamlılık süresi birkaç saat veya ayı geçebildiği gibi, bazı vakaların birkaç yılı geçkin süredir devam ettiği rapor edilmiştir. Aktiviteler neredeyse daima geceleri bir kişinin huzurunda vuku bulur. Tipik olarak bu kişi “aracı” yani, aktiviteleri çeken veya aktivitelere odak olan kişidir. Birçok paranormal veya psikokinesi olarak belirlenen poltergeist olaylarında “aracı” etmendir. “Aracı” genellikle bayan ve yirmi yaşın altındadır. Poltergeist rahatsızlıkları erken zamanlardan beri tüm dünyada vuku bulmaktadır.
1121004-poltergeist
70'li yılların sonlarında Parapsikolojist Alan Gauld ve A.D. Cornell, 1800 yılından beri meydana gelen olayları için bir bilgisayar analizi yaptılar. Analizin sonucunda 63 genel karakteristik tanımladılar. Bunlardan bazıları aşağıdadır; Olayların ; % 64'ü küçük objelerin hareketini içeriyor %58'inde geceleri daha aktif olduğu belirlenmiş % 48'i belirgin hafif vuruşları içeriyor % 36'sı büyük nesnelerin hareketini içeriyor % 24'ü bir yıldan uzun sürdüğü belirlenmiş % 16'sı poltergeist ile aracı arasında iletişim kurulduğu belirlenmiş %12'sinde pencerelerin açılıp kapanması belirlenmiş.
  1. yy dan evvel poltergeist aktivitelerine şeytanın, iblislerin, cadıların ve ölülerin ruhlarının sebep olduğuna inanılırdı. Gaul- Cornell analizi sonucunda, olaylardan yalnız %9'u şeytan, % 7'si cadılar ve %2'si ölülerin ruhlarıyla ilişiklendirilmiştir. Şeytanla veya cadılarla ilişiklendirilen olayların çoğu batılı olmayan ülkelerde meydana gelmiştir. Seanslarda meydana gelen poltergeist aktiviteleri ise ruhlarla ilişiklendirilmiştir. 19.yy.sonları ve 20. yy başlarında artan ve gelişen psişik araştırmalar, poltergesit aktivitelerinin hakiki olduğunu doğrulamakta oldukça yardımcı olmuştur. Bu konudaki ilk araştırmacılarıdan ikisi , Psişik Araştırma Derneğinin kurucuları olan Sir William Barret ve Frederick W.H. Meyers'dir. Özellikle Meyers Poltergeist olaylarının gerşek olduğuna ve hayalet olaylarından tamamen farklı olduğuna inanıyordu. 1930'larda ruhbilimci ve parapsikolog olan Nandor Fodor, bazı poltergeist olaylarının ruhlar tarafından değil de, bastırılmış öfke, kin ve seksüel gerilimden dolayı şiddetli acı çeken “aracı” ( olayların odağı olan kişi ) tarafından meydana getirildiği teorisini geliştirmiştir. Fodor birkaç olayda başarıyla teorisini kanıtlamıştır.
paranormal-poltergeists

Yazının devamını web sitemizden okuyabilirsiniz.

Köpek Öldüren Kanalının Gizemi

ALINTIDIR : Ünlü köpek öldüren kanalı tek kelimeyle yılan hikayesine dönen bir konudur. Değerli araştırmacı yazar Glovanni Scognamıllo’ nun büyük bir zevkle ve ilk defa okuduğum “İstanbul Gizemleri” adlı yapıtının 37. Sayfasında Haluk Egemen Sarıkaya’ya dayanarak yazdığı pasajda şöyle diyor: “ Köpek Öldüren Kanalı denilen bu dehlizin Yerebatan Sarayı’nın gizli bir girişinden başlayarak kuzeydoğu yönünde ilerlediği ve boğazın Marmara’ya açıldığı yerde denizaltından geçtiği, Üsküdar’dan itibaren de güneydoğuya doğru bir açı yaparak, düz bir hat halinde önce Üsküdar-Kadıköy sahillerinin ve daha sonra da yine Marmara’nın altından uzanıp Kınalı ada’ya ulaştığı ve buradaki manastırda son bulduğu belirtilmektedir.

”Haluk Egemen Sarıkaya ise Scognamıllo’ nun yazdıklarına göre dayanak noktası olarak bunda 80 sene önce yazılan “İstanbul’un Yedi Harikası” adlı kitabı kaynak olarak gösteriyor. Şimdi işin gerçek yönüne gelelim. Adı geçen “İstanbul’un Yedi Harikası” adlı kitabı Sarıkaya’nın görmüş olduğunu hiç mi hiç zannetmiyorum. Çünkü 1971’li yıllarda bu kitabın varlığını ve ünlü “Köpek Öldüren Kanalı”nı kendisine ben anlatmıştım. Kitabın orijinalini ise bir Ermeni vatandaşımızın kitaplığında ilk defa gören de benim. Ne yazık ki adı geçen kitap bugün ne Beyazıt, ne de Süleymaniye kütüphanesi arşivlerinde gözükmüyor. Şimdi yıllar önce bahsettiğim kişinin evinde gördüğü ve Osmanlıca’sından pasajlar çevirdiğim arkadaşımın dedesinin söylediklerini en doğru biçimde anlatayım. Her şeyden önce bu kitapta yazıldığı kadarıyla bu kanal Yerebatan Sarayı’nın gizli bir bölümünden başlamıyor. Bu dehlizin başlangıcı Topkapı Sarayı’nın tam altında bulunmaktadır. Buradan başlayan kanal denizin metrelerce altından aşağı yukarı 150 derecelik bir açıyla Kız Kulesi’ne gidiyor. Kule askeri bölge olduğundan ve defalarca yangınlar geçirip tahrip olduğundan dolayı buradaki dehlizin çıkışının neresi olduğu bilinmiyor. Bu dehliz daha sonra Kız Kulesi’nden Salacak’a kadar uzanıp, buradan da hafif bir kavis çizerek Karacaahmet Mezarlığı’na varıyor. Mezarlıktaki çıkış da bilinmiyor.
karacaahmetcemetery
Aynı kanal yine ilerleyerek nihayetleneceği son durak olan manastıra varmadan önce Moda’da iki ayrı çıkış kapısı veriyor. Bunlardan biri halen Zeynep Kamil Çay Bahçesi denen mekanın yanındaki apartmanın temellerinin altında ve tabii ki tamamen kapanmış durumdadır. İkinci çıkışa gelince eski Modalıların bildiği ve bugün battal bir durumda bulunan eski golf sahası vardır. İşte ikinci çıkış da bu alanın içindeki bir kör kuyunun 15 metre dibinde bulunuyor. Bundan en az 10-20 yıl önce iple sarkarak indiğim bu çıkış ağzı ne yazık ki, sanki kuyunun normal sıvasıymış gibi sonradan sıvandığı alenen belli olan bir biçimde örülmüş bulunuyor.
yerebatan-sarnici_1600
Tespit edebildiklerim bunlardan ibaret. Neyse, arkadaşımın dedesinin anlattıklarına dönelim. “İşte bu kanal daha sonra Moda’dan direkt olarak Kınalı ada’daki manastıra kadar geliyor ve burada son buluyor.” Bu gizemle rahmetlinin bir de şahsi anısı var. Köpek Öldüren Kanalı’nın varlığını ve çıkış noktasını zaten bilen bir keşiş olduğu için kendisi bir gün çok merak ediyor ve yanına sevdiği köpeğini de alarak elinde bir meşale ile dehlize giriyor. Kendisinin anlattığına göre 15 dakika kadar yokuş aşağı bu dehlizde ilerlemeye devam ediyor, ancak yeraltına doğru devam ettikçe hava iyice ağırlaşıyor ve kendisi de korkmaya başlıyor. Sonuçta geri dönüyor ve manastırdaki çıkıştan toprak yüzüne çıkıyor. Neden sonra bir de bakıyor ki köpeği ortada yok. Telaşlanan keşiş dede hemen yeni bir meşale daha yakıyor ve iyice önüne bakarak kanalda 5 dakika daha yürüyor. Bir de ne görsün, köpeğin cesedi yerde durmakta. Bahsettiğim keşiş dede filozof bir adamdı. Bilimsel kitaplardan başka bir şey okuduğunu görmemiştik o güne kadar. Herhangi bir gaz tehlikesini göz önünde bulundurduğundan meşaleyi iyice yüksekte tutarak köpeğin cesedini alıyor ve büyük bir üzüntü içinde çıkışa varıyor. Daha sonra güvenilir bir jeolog arkadaşına bu olayı anlatıyor.
maxresdefault
 Jeologun teşhisi ise şöyle: “Binlerce yıldır varolan bu kanalın dibine karbon monoksit çökmüş besbelli.” Daha sonra keşiş dede bu olayı civarındaki bazı kişilere de boş bulunup anlatınca bu gizemli kanallın adı “Köpek Öldüren Kanalı” olarak kalıyor. Tabi manastır yöneticileri bu olay soruşturulduğunda soranlara hiç da sempatik bakmıyorlar ve şu yanıtı veriyorlar: ”Yok böyle bir şey”. Ama ne yazık ki bu kanal gerçekten var ve binlerce yıldır da gizemini sürdürmeye devam ediyor ve de bu gidişle daha uzun zaman da devam ettireceğe benziyor.
sunken_palace_or_basilica_cistern_istanbul_turkey-wallpaper-1366x768